YAŞAM
Başka bir yaşam mümkün!
26 Aralık 2012 Çarşamba
Anlamak Gelmekte ve Gitmekte Olanı – Akif Kara
AKP iktidarının baskıcı politikaları devam ediyor. Yeni bir rejimi tesis ederken önlerine çıkan ya da çıkacak olan her türlü muhalefeti hukuksuz bir biçimde engellemeye ve yok etmeye devam ediyorlar. Son olarak “Türkiye’yi Yeniden Kuralım” merkezi kampanyası başlatan ÖDP’nin kampanyası yasaklandı.
***
Malumunuz üzere uzunca bir süredir “yeni bir rejimin” şekillendiği birçok çevre tarafından dile getiriliyor. 12 Eylül anayasa referandumu ile birlikte ayyuka çıkan bu şekillenme sol içerisinde de farklı biçimlerde ele alındı. Referandumda “hayır” cephesini oluşturan ÖDP, TKP, Halkevleri, EMEP gibi çevreler ile “boykot” tavrını benimseyen BDP, SYK gibi çevreler bugün artık “yeni bir rejimin şekillendiği” konusunda ortaklaşmış durumdalar.
Ancak burada kilit meselenin nasıl bir muhalefet sorusu olduğu da ortadadır.
Bu tartışmaların bir başka boyutu da “solun yenilenmesi” meselesidir. Bu iki mesele birlikte ele alınabildiği ölçüde gerçekleştirilebilir.
Eski ve yeni rejim arasında süre giden “çatışma” hali çeşitli vesilelerle eski rejim yanlılarının “yenilgisi” ile sonuçlandı. Sol-sosyalist çevreler ise bu durumda meseleyi bütünlüklü değerlendirmek ve yenilenme süreci ile birlikte kavramak zorundadır.
Eğer meseleyi tek yönüyle ele almaya kalkışırsanız varacağınız nokta ya eski rejimin getirdiği bir takım “ilerici” yönlere sahip çıkarak “iktidar” fikriyatından uzaklaşmak olacak ya da meseleyi “askeri vesayetin” kaldırılması olarak değerlendirip yeni rejimi “demokrasi” olarak görmek olacaktır.
Bugün yapılması gereken ise öncelikle soğuk savaş yıllarına göre şekillenmiş düşünüş biçimini terk etmek ve devrimci geçmişimizin “tarihsel birikimini” yok saymadan, devrimci bir yenilenmeyi gerçekleştirmek olmalıdır. Bunun için de gelmekte ve gitmekte olanın muhasebesini çıkarmamız gerekmektedir.
Bir rejimin niteliğini belirleyen kurumlar vardır. Altusser’in “devletin ideolojik aygıtları” olarak ifade ettiği bu “ayaklar” rejimin niteliğini belirler. Yani yeni bir rejimi kurmak öncelikle bu aygıtları “koşullara” uygun hale getirmekten geçer.
AKP-C iktidarı da; ordu, yargı, üniversite gibi hem rejimin ideolojik üretimini gerçekleştiren hem de rejimi “koruyan” kurumları ele geçirdi. İlk iş olarak da eski rejim yanlılarını tasfiye etti. Burada dikkat edilmesi gereken ise devrimcilerin her iki “rejimde de” tasfiye edilenler arasında olduğudur.
Ancak 24 ocak kararları sonrasında uygulanmaya başlanan ve özellikle 90 yıllarda özelleştirmeler ile birlikte hızlanan neo liberal politikalara karşı işçi sınıfının ve ezilenlerin örgütlenmelerini yapılandıramayan sol elbette ki tasfiyeye karşı da güçlü bir direniş gösterememiştir.
Bugün AKP’nin yeni rejimi tahsis ederken gerçekleştirdiği bir takım yasalar esasında solun durumunu da göstermektedir. Mesela “Yeni Yök Yasası” ile birlikte üniversiteler hem sermayenin hem de rejimin ihtiyacına göre hazırlanırken devrimci sosyalist hareket güçlü bir karşı koyuşu ne yazık ki koyamadı. Ya da “yeni sendika yasası” ile birlikte işçi sınıfının mücadele ederek kazandığı bütün haklarını gasp etmesine karşın sendikalardan güçlü bir ses çıkmadı. Bunun elbette ki çok nedeni vardır. Ancak önemli olanı hem teoride hem de pratikte koşullara uygun bir “yenilenmenin” yapılamamış olmasıdır. Keyneysen döneme uygun olarak şekillenmiş sendikaların neo liberal dönemde işçi sınıfının haklarını koruması zaten beklenemez. Dolayısıyla sendikalarında döneme uygun olarak değişmesi gerekir. Aynı zamanda düşünüş biçimini de değiştirmesi elzemdir. Tam olarak bu nedenle “biriktirme” sürecine ihtiyaç vardır.
***
Elbette ki yeni bir rejimi kurarken gerici ve neo liberal çevrelerden demokrasi beklemek bir başka yanlışın adı olacaktır. Ancak özellikle AB tartışmaları ve sonrasında “referandum” ile somutlayacağımız tartışmalar solun bir kısım “aydınları” üzerinde olumsuz etki yaptı. Elbette ki zararın neresinden dönülürse kardır. Ama bu gerçekleri de değiştirmemektedir.
Mesela kurulduğu günden bu yana “demokrasi” beklentisini AKP’ye ve Gramsci’nin sivil toplum tezlerini en iyi biçimde uygulayan ve yeni rejimin kurulmasına “hizmet” eden cemaate havale eden Taraf gazetesi bu haftaya “istifalarla” başladı. Bu istifalar AKP rejiminin “yandaş” dahi olsa muhalefetini susturma çabasından başka bir şey değildir. Taraf gazetesi özellikle referandum öncesi ve sonrası AKP’nin “sol ayaklarından” birisi olmuştu. Ne yazık ki istifa eden ya da ettirilen gazeteciler ( istifa nedenleri henüz net olarak kamuoyuna açıklanmadı. Bu nedenle bazı gazetecileri tenzih ediyorum. Zaten bahsettiklerimin kim oldukları ortadadır ) bu sürecin “kalemşörleri” olmuştu. Yukarıda da ifade ettiğimiz DİA’lar arasında medyada önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu nedenle yeni bir rejimi az da olsa eleştiren medya baskı altına alınmaktadır.
***
Sonuç olarak hem solun önündeki bariyerleri ve politik tıkanıklığı aşmak hem de yeni rejimin karşısında güçlü bir muhalefet odağı yaratabilmek öncelikle sürecin niteliğini derinlemesine anlamakla olur. Bu nedenle yeni rejim üzerine tartışmaları derinleştirmek ve süreci fikri bir takip olarak ele almak solun önündeki politik tıkanıklığı aşmamız için ön ayak olur.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)