31 Ağustos 2012 Cuma
Big Brother ve Onların Çocukları İş Başında!
http://www.toplumsol.org/big-brother-ve-onlarin-cocuklari-is-basinda-akif-kara/
Uzunca bir süredir tartışılan “yeni rejim” meselesi tamamlanmışa benziyor. AKP iktidarı tarafından “kurulan” yeni Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin “kısıtlanması ve gasp edilmesi” ise artarak devam ediyor. Önümüzdeki dönemin en önemli meselelerinden birisi olacak olan demokratik hakların “savunulması” içinde bulunduğumuz “biriktirme” sürecinin de başat tartışmasını teşkil edecektir.
AKP’nin ve sermaye sınıfının kendi iç hesaplaşmaları ve çatışmaları bir yana “sınıf savaşımının”, AKP’de temsil edilen ve somutlanan “yeni oligarşiye” karşı işçi sınıfı başta olmak üzere diğer ezilenlerle beraber “birleşik bir direniş hareketiyle” olacağı da aşikardır.
Solda birlik tartışmaları “yenilgi” döneminden bu yana çeşitli yoğunluklarda süregelse de “es geçtiği” en önemli nokta “hak” meseleleridir. Bu nedenledir ki “anlama” sürecinin yoğunlaştırılması gereken nihenk noktaları ve yığınak yapılması elzem olan temel taşları “sosyal ve demokratik haklarımızdır”.
***
Neo liberalizm her ne kadar yaşadığı krizle sarsılsa da hegemonyasını sürdürüyor. 90’lı yıllarda özelleştirme ve hak gasplarıyla saldırı dalgasını başlatan bu “kuralsız kapitalizm” bu günde AKP eliyle gerçekleştirdiği “yasal olanaklarla” işçi sınıfının zincirlerini bile adeta gasp eder hale geldi. Sendika yasası ile birlikte yandaş sendikalar güç kazandı, işçi sınıfının örgütlenmesi engellendi ve Reşat Enis’in ifadeleriyle sendikalar birer “sanduka”ya dönüştü.
Bu gelişmeleri değerlendirirken ülkenin küresel kapitalizme eklemlenme sürecini ve bu sürecin mimarları olan ANAP ve ardından AKP iktidarları dönemini incelemek gereklidir. Turgut Özal ile başlayan neo liberalizme eklemlenme süreci AKP iktidarı döneminde artarak sürmüş, “uyum politikaları” emekçi halkımızın daha fazla yoksullaşmasına ve bugüne değin mücadele sonucu kazandığı demokratik sosyal haklarını kaybetmesine neden olmuştur.
Toplumsal muhalefetin yükseldiği yıllarda “uzlaşmak” için verdikleri “kısmi iyileşme” daha sonraki yıllarda muhalefet hareketinin parçalanması ile birlikte geri alınmıştır. Bu sürecin sosyal yapıdaki son değişim noktası olarak 12 Eylül Anayasa Referandumunu gösterebiliriz. Bu referandum sonrası gerçekleştirilen “torba yasalarla” sosyal haklar adeta engizisyon mahkemelerinde idam edilenler gibi kesilmiş ve gasp edilmiştir.
Bütün bu “saldırı dalgası”, sosyal-refah devletinin yapması gerekenleri yapan ve bu konuda iktidarlar tarafından desteklenen, son tahlilde iktidarın en büyük ortağı olan “cemaatler” eliyle gerçekleştirilmiştir. Elbette ki Türkiye hiçbir zaman sosyal-refah devleti olmamıştır. Ancak bazı geçiş dönemlerinde işçilerin reel ücretlerinin artması, emeklilik yasaları gibi düzenlemelerle görece refah devleti gibi davranmıştır. Dikkat edilmesi gereken “cemaatin” 12 Eylül darbesinden itibaren devlet içinde nasıl örgütlendiği ve yeni Türkiye’nin “kurucu koalisyonunun” en güçlü ve büyük ortağı olduğudur. Bir dönem bazı “sol” çevrelerce “sivil toplumun güçlendirilmesi” için olmazsa olmaz gördükleri bu demokrasi havarilerinin! Nasıl, “İstiklal Mahkemeleri” kurarak muhalifleriyle hesaplaştığı bu süreçte dikkat edilmesi ve değerlendirilmesi gereken bir başka olgudur.
Bugün ise işçi sınıfı başta olmak üzere emekçi halkımızın elinde hiçbir şey kalmamıştır. Dini değerleri kullanarak halkı “uyutmayı” başaran milliyetçi-muhafazakar ve liberal iktidarlar, kendilerine karşı oluşabilecek muhalefeti de çeşitli yollardan bastırmayı başarmıştır. Örneğin; 500’ü aşkın öğrenci okulları yerine cezaevindedir. Parasız eğitim istedikleri için “burjuva hukuku” bile yok sayılarak “hukuksuz” bir biçimde tutuklanan, basımı ve satışı yasal olan “ders kitaplarını” evlerinde bulundurduğu için, poşu taktığı için tutuklanan öğrenciler, esas itibariyle bu ülkenin yani Yeni Türkiye’nin “hukuk düzeninin” nasıl olacağını gayet iyi açıklamaktadır.
***
Bu dönemde AKP iktidarı “kendi vatandaşını” da oluşturmakta ve bunun için adım atmaktadır. 4+4+4 eğitim yasası, kürtaj meselesi, 3 çocuk yapın talimatları, kayıt dışı çalışmanın teşviki, Suriye meselesinde alınan tavır gibi adımlar “yeni Türkiye’nin” önümüzde ki dönemde hem kapitalizmin krizini aşmada alacağı “rol” hem de bu rol karşılığında bölgenin “Çin”i olma hedefiyle görevlendirileceğini açıkça ortaya koymaktadır.
AB üyesi ülkelerde yaşanan kriz nedeniyle ve krize karşı “anti kapitalist” muhtevaya sahip kent hareketlerinin yaygınlaşması, Fransa ve Yunanistan başta olmak üzere sol-sosyalist örgütlenmelerin iktidar alternatifi haline gelmesi gözleri “bölgeye” ve Türkiye’ye çevirdi. Onları krizden kurtarabilecek olan “taze kan”, yeni rejimini kuran ve bu rejimi uluslar arası sermayenin emrine veren AKP tarafından sağlanacak. AKP’de bu misyonun pekala farkında.
Yani Big Brother ve “onların çocukları” yine iş başında!
Kaydol:
Yorumlar (Atom)